Besin Alerjisi
Büyüyen sorunumuz!
Günlük yaşamda tükettiğimiz besinlere bağlı ortaya çıkan reaksiyonların tümü istenmeyen besin reaksiyonları olarak adlandırılır. İstenmeyen reaksiyonların büyük çoğunluğu besinlerin farmakolojik özelliklerine, metabolik ya da toksik etkilerine bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Bulgular ve belirtiler benzer olduğu için sıklıkla birbiri ile karıştırılabilir. Ancak her ikisinin mekanizmaları açısından farklılıklar bulunmaktadır.
Besin alerjisi bağışıklık sistemimiz tarafından besinlere karşı anormal bir yanıtın verilmesiyle ortaya çıkmaktadır. Klinik olarak belirtiler hafif olabileceği gibi yaşamı tehdit eden ağır (anafilaksi) reaksiyonlara da neden olabilmektedir. Besin alerjisi IgE yanıtı dışında hücresel immün sisteme bağlı olarak ta gelişebilir. Klinik bulguları açısından farklılıklar gösterir. Tanısal süreçleri de farklıdır ve daha zordur.
Besin alerjileri daha çok çocukluk döneminin sorunlarından birisidir. Anne sütü alan bebeklerde genellikle ek gıdalara başladıktan sonraki dönemde ciltte ürtiker, kızarıklık, ya da egzama bulguları şeklinde ortaya çıkabilir.
Besin alerjileri anafilaktik reaksiyonların en önemli nedenlerinin başında yer almaktadır. Korunma önlemlerinin çok yönlü yapılması gerektiğinden bu hastalar devamlı risk altındadır.
Besin alerjilerini çoğu aşağıdaki besinlere karşı gelişmektedir. Ancak tüketilen her besine karşı alerjik reaksiyonların gelişebileceği unutulmamalıdır.
- İnek sütü
- Yumurta
- Balık
- Yer fıstığı
- Kuruyemişler (fındık, ceviz, antep fıstığı, vb)
- Kabuklu deniz ürünleri
- Soya
- Buğday
- Bakliyatlar
- Susam
Besin alerjileri çocuklarda daha sık görülür. Bazı besinlere karşı gelişen alerjiler zaman içerisinde düzelme eğilimindedir. İnek sütü, yumurta gibi besinlere bağlı alerjiler yaşa bağlı olarak geçebilir. Yer fıstığı, balık, kabuklu deniz ürünleri ve kuruyemiş alerjileri çok uzun yıllar hatta yaşam boyu devam edebilir.
Besinlerin içerdiği protein yapısındaki alerjenler diğer alerjenler ile de benzerlik gösterir. Örneğin polen alerjisi olan hastalarda bazı meyvelerin (kivi, muz, elma, şeftali vs) tüketimi ile ağızda ve boğazda kaşıntı, ödem meydana gelebilir. Çapraz reaksiyon sonucu gelişen bu klinik tablo “oral alerji sendromu” olarak tanımlanmaktadır.
Besin alerjilerinin gelişiminde rol alan IgE dışı mekanizmalara bağlı gelişen semptomlar daha geç ortaya çıkarlar. Örneğin bebeklerde ek gıdaya geçme döneminde kusma, ishal, kanlı ve mukuslu dışkılama hatta su kaybına neden olabilen reaksiyonlar gelişebilir. Kanlı, mukuslu dışkılamanın ön planda görüldüğü (proktokolit), besin alımından birkaç saat sonra sürekli kusma, ishal ve ağır şok tablosunun geliştiği FPİES (enterokolit sendromu) gibi durumlar gelişebilir. Bu klinik tablolara inek sütü, soya, yumurta vb karşı vücudumuzun verdiği geç tip alerjik yanıtlar neden olmaktadır.
Besin alerjileri sindirim sistemimizde yemek borusunu da (özafagus) etkileyebilir. Alerjik reaksiyonlarda çok önemli rolü olan eozinofiller’in yemek borusunda yoğun birikimine bağlı olarak çıkan bu tablo eozinofilik özafajit olarak adlandırılmaktadır. Çocuklarda reflü semptomlarına benzer şekilde kusma, yutma zorluğu ve kilo alamama şikayetleri görülebilir.
Bu hastaların bir çoğunda besinlere karşı alerjik reaksiyon gelişmektedir. Ayrıca ailesel alerji öyküsü de (astım, alerjik rinit ya da egzema) bulunmaktadır.
Besin alerjilerinde tanı nasıl konulur?
Besin alerjilerinde tanı oldukça deneyim gerektiren bir süreçtir. Dikkatli yürütülmeyen işlemlerin sonucunda yanlış tanı konulabilir.
Besin alerjilerinin tanısında iyi bir hasta-doktor işbirliği gereklidir.
Öykü tanı için en önemli basamaktır.
- Tüketilen besinin içeriği ve miktarı,
- Belirtilerin ortaya çıkışı ve düzelme zamanı,
- Daha önceden ve daha sonra benzer reaksiyonların olup olmadığı
- Belirtilerin özellikleri (fotoğraf tanımı kolaylaştırabilir!) iyi bilinmelidir.
Bazı hastalardan şikayetlerinden sorumlu besin/besinlerin bulunabilmesi için hastalardan/ebeveynlerden besin günlüğü tutmaları istenebilir. Besin günlüğü tanısal sürece yardımcı olabilir.
Besin alerjisi düşünülen hastalarda yapılacak tanısal işlemler
- Deri prik testleri
- Serumda besine özgün IgE ölçümü
- Besin provokasyon testleri
Öykü ile oluşan ön görüye göre sorumlu besinin bulunması için deri prik testleri yapılır. Ancak burada hastanın klinik belirtilerine göre çok dikkatli olunmalıdır. Çünkü yaşamı tehdit eden ağır anafilaktik reaksiyonlar bu işlem sırasında gelişebilir. Bu nedenle deri testleri deneyimli ve gerektiğinde acil müdahalenin yapılabileceği kliniklerde yapılmalıdır.
“Deri testleri hayatın ilk gününden itibaren her yaş grubunda yapılabilir”
Serumda besine özgün IgE bakılması da tanıya yardımcı olabilir. Ama klinik değeri deri testlerine göre daha düşüktür. Deri testlerinin yapılamadığı ya da ağır reaksiyon geçirme öyküsü olan hastalarda yapılabilir.
Çoğu zaman besin alerjilerinde tanı, deri testi ve/veya serumda besine özgü IgE ölçümü ile konamaz. Bu bilgiler ışığında şüpheli besinler için eliminasyon ve ardından da yükleme (provokasyon) testlerinin yapılması gerekmektedir. Bu uygulamada şüphelenilen besinler 2-4 hafta süreyle diyetten çıkarılır (eliminasyon) ve hastanın buna klinik yanıtı gözlenir. Kısmi veya tam yanıt anlamlı olarak değerlendirilir. Bir sonraki aşamada ise diyetten çıkarılan besinler belli bir protokol dahilinde tek tek ağızdan yükleme yapılarak klinik belirtilerin ortaya çıkışı gözlenir. Gerekli durumlarda çift kör plasebo kontrollü yükleme dediğimiz hekimin ve hastanın ayırt edemeyeceği şekilde uygulama gerçekleştirilir. Bu yöntem besin alerjisi tanısında “altın standart yöntem” olarak kabul edilir. Mutlaka bir alerji uzmanı gözetiminde yapılmalıdır.
“Ağır sistemik anafilâksi tarzında bir reaksiyon geçirenlerde besin yükleme testi KESİNLİKLE YAPILMAZ”.
IgE dışı mekanizmalarla gelişen sindirim sistemi alerjilerinde tanı amaçlı endoskopi ve ince bağırsak biyopsisi yapılmalı, uygun histoloji saptanırsa besin eliminasyonu ve ardından besin yüklemesi yapılarak histolojik ve klinik yanıt değerlendirilmelidir. Özellikle IgE dışı besin alerjilerinde tanı koymak ve nedeni belirlemek güçtür. Hastalara yanlış tanı konulup gereksiz yere besin kısıtlaması yapmak beslenme bozukluğuna yol açabilir.
Besin alerjisi tanısı kesinleşmiş hastada tedavide neler yapılmalıdır?
Besin alerjilerinde kanıtlanmış bir radikal tedavi yöntemi yoktur. Hastanın alerjik olduğu besin ve ürünlerinden kaçınması gerekmektedir. Çok az miktardaki besinlerin tüketilmesiyle bile şiddetli reaksiyon olabileceği için mutlak kaçınma şarttır. Önemli bir besin diyetten çıkarılmışsa beslenme bozukluğunun önlenmesi için diyetin düzenlenmesi gereklidir.
Besin alerjisi olan hastalarda ortaya çıkan hafif reaksiyonlarda antihistaminik ilaçlar ve kortikosteroidler kullanılabilir.
Anafilaksi öyküsü olan ve/veya yüksek riskli besin alerjili hastalara adrenalin oto-enjektör verilmeli ve kullanımı hakkında bilgilendirilmelidir.
Besin alerjilerinde son yıllarda oral immünoterapi (desensitizasyon) protokolleri ile başarı sağlandığı bildirilmektedir. Bu konuda umut verici gelişmeler yaşanmaktadır.
İnek sütü alerjisi olan bebeklerin beslenmesi çok önemlidir. Hayatın ilk altı ayı içerinde anne sütü tek başına yeterlidir. Anne sütü yetmiyorsa veya 6 aydan sonra inek sütünün yerini tutabilecek, normal büyüme ve gelişmeyi devam ettirecek ancak süt alerjeni içermeyen mamalar kullanılmalıdır. Bu mamalar şunlar olabilir:
- İleri hidrolize mamalar
- Aminoasit bazlı mamalar
- Soya mamaları (6 aydan küçük bebeklere önerilmez)
İnek sütüne alerjik bebeklerin % 30-50 kadarı soya bazlı mamalara, % 10 kadarı da ileri hidrolize mamalara reaksiyon gösterir. Bu çocuklarda esansiyel aminoasit mamaları verilmelidir. Bu özel mamaları yeterince alamayan bebeklerin diyetinde diğer protein ve kalori kaynaklarının arttırılması ve mutlaka kalsiyum ve vitamin desteği verilmesi gereklidir.
Besin alerjisi olan hastalar açısında alınacak önlemler nelerdir?
- Besin alerjisi tanısı konulan hastaların yakınları belirtilerin tanınması ve gerekirse acil tedavisi konusunda bilgilendirilmelidir.
- Anafilaksi gibi ciddi reaksiyonu olan hastalara adrenalin otomatik enjektörü verilmeli ve kullanımı konusunda eğitilmelidir.
- Her hastaya acil eylem planı düzenlenmeli.
- Besin alerjisi olan çocuk okulda arkadaşlarının yiyeceklerini paylaşmamalıdır.
- Hasta ve ailesi besin alerjenleri ve bunlardan kaçınma konusunda eğitilmelidir.
- İşlenmiş, dondurulmuş veya paketlenmiş gıdalar gizli besin proteinleri içerebilir; alışveriş sırasında besin etiketleri ve içerikleri dikkatle okunmalıdır.
- Restoranlarda yenen yemeklerde de gizli besin alerjenleri olabilir; hazırlayan kişilerden yiyecek içerikleri hakkında bilgi alınmalıdır.
Hangi çocuk hastalar alerji uzmanına yönlendirilmelidir?
İdeal olarak besin alerjisi olan tüm hastalar alerji ve immünoloji uzmanı tarafından değerlendirilmelidir. Bunun dışında aşağıdaki hastaların mutlaka bir alerji ve immünoloji uzmanı yönlendirilmesi gerekir:
- Anafilâksi veya ağır reaksiyon geçiren hastalar
- Tanı güçlüğü veya şüphesi olan olgular
- Çoklu besin alerjisi olan hastalar
- Eliminasyon diyetine yanıt vermeyen hastalar
- Eşlik eden astım, alerjik rinit, konjunktivit veya egzaması olan çocuklar
- Ağır besin alerjisi olanlar
- Hasta eğitimine ihtiyacı olanlar
Besin alerjisi olan Çocuklara aşı yapılabilir mi?
- Besin alerjisi olan çocuklara genel olarak çocukluk çağı aşıları yapılmasında sakınca yoktur. Ancak dikkatli olunması gereken birkaç durum söz konusudur.
- Kızamık, kızamık-kızamıkçık-kabakulak(MMR) ve grip (influenza) aşıları hazırlanış özellikleri nedeniyle çok az miktarda yumurta ilişkili antijen içerebilir. Bu nedenle yumurta alerjisi olan çocuklarda bu aşıların yapılması konusunda bazı tartışmalar olmuştur. Önerilen aşı takvimine uygun olarak kızamık ve MMR aşıları uygulanmalı ancak mutlaka bir uzman denetiminde ve acil girişim koşulları altında olmalıdır. Grip aşısı da uzman tarafından gerekli görülüyorsa artan dozlar halinde ve dikkatle uygulanabilir.
- Jelatin veya neomisine sistemik alerjik reaksiyon gösteren çocuklarda ise bu aşılar yapılmamalıdır.